 |
|
İlk ağızdan özgeçmiş
|
|
İlk ağızdan kişisel tarih
Çocukluğum çok gezerek, çok masal dinleyerek ve sanki hayal dünyasında yaşadığım bir mutluluk içinde geçti. Sanırım benim kadar gezdirilen çocuklar çok azdır. O zamanlar 70 yaşlarındaki halam sayesinde neredeyse haftanın iki günü tam gün İstanbul (eski İstanbul) ve yakın çevresini gördüm. Gerek anne gerekse baba tarafım geniş bir aile(idi) . Anne tarafım 19.yy’da Polonya’dan İstanbul’a gelmişler.(Borjenski Ailesi) Atalarıma ait bildiğim şeyler Polonya’dan gelen dedemin dedesinin orada yaşanan çatışmalardan kaçarak Osmanlı’ya sığındığı ve Hurşit Bey adını aldığı. Büyük dedem Ali Rıfat Çağatay İstiklal Marşı’nın ilk bestecisi. Aile içinde müzik, şiir, resim ve edebiyatla içiçe olan fazla kişi var. Oktay Rifat ve Nazım Hikmet anne tarafımda yer alıyorlar.
Lafı çok uzatmadan, pek uslu bir çocuk değildim, tersine arkadaşlarımı toplar değişik klupler kurardım. Spor klubu, tiyatro klubu aklıma ilk gelen uğraşılar. Sokağımızda apartmanlar arasında balkonlardan çok sayıda ipler gererek arkadaşlar arasında gece de konuşabileceğimiz yoğurt kabından telefonlar yapmak ya da soba borusundan asla başarılı olamayan teleskop yapma girişimlerim yüzünden şimdi baktığımda daha o zamandan biraz garip uğraşları olan bir çocuk olduğumu daha iyi anlıyorum.
İlkokula başlangıcım çok olaylı olmuştu, inadım yüzünden sınıfa sokamadıkları için ertesi gün ‘Ağlayan Çocuk’ başlığı ile gazetelere çıkmışım. (Daha sonra o gazeteyi çaktırmadan yok ettiğimi hatırlıyorum) Dinlediğim masallardan ya da çok gezmiş olmaktan olsa gerek Türkçe ve Sosyal dersleri bana çok daha kolay geldi. İlkokul son sınıfta kendi yazdığım bir oyunu mezuniyet müsameresinde oynadık.
Ortaokul’da matematik derslerinde sayı doğrusunu ters yapıp hocamdan büyük bir azar (hoca annemi de çağırmıştı) işitince bu konuya daha ağırlık vermek zorunda kaldım. Bu arada lise 2’den sonra Felsefe, Psikoloji ve Astronomi çok ilgimi çekti. Fen bölümünde okuduğum için sınıfta Felsefe dersleri yoktu ama ben kendim aldığım ders kitabını pek de anlamadan okuduğumu iyi hatırlıyorum. Büyük abimin (Çevirmen-yazar Serdar Rifat Kırkoğlu) Felsefe ile ilgilenmesi ve evde aşırı kitap olması bir avantaj oldu.
Astroloji’ye de abimin aldığı bir Astroloji kitabı (Linda Goodman’ın Sun Signs kitabı) ile belki şans diyebileceğiniz belki de çok anlamlı bir tesadüfle bulaştım. Astroloji ilgi çekiciydi çünkü içinde hem Astronomi, hem Psikoloji hem de hesap kitap vardı. O sırada üniversite sınavlarına da hazırlandığım için ilgimi tam olarak veremesem de Beyazıt’taki sahaflara gidip o zamanlar çıkmaya başlamış olan Burç dergilerinin (yıllar sonra oraya yazılar yazarak Astroloji dünyasına bu kadar girebileceğimi hiç bilemezdim) tüm eski sayılarını toplamış, orada Gülten Suveren’in çıkartmış olduğu haritalardan kendi gökharitamı hesabedebilmek için amansız bir mücadele vermiştim. Şimdiki Astroloji öğrencileri çok şanslı ben Ay burcumu öğrenmek için Arap takviminden hesaplamalar yapmak, eski gazeteleri karıştırmak ve Beyazıt Kütüphanesi’nde çalışanları deli etmek zorunda kalıyordum. Ve olaylar çok hızlı gelişmeye, eksponansiyel artmaya başladı.
Bir iki yıl içinde artık bir efemerisim vardı ve Margaret Hone’un The Modern Textbook of Astrology kitabını okurken, Liz Greene’in Saturn’ünü anlamaya çalışıyordum. Bu dönemi hayatımda bir beyin patlaması olarak gördüm hep. Bir yanda Teknik Üniversitede mühendislik okuyor, (o yıllarda YÖK öğrencilere çok daha kısıtlama getiriyor, 2 kez kalanlar okuldan atılıyordu, o yüzden çok sıkılıyorduk) bir yandan da Astroloji’de ne bulduysam okumaya çalışıyordum. Okulda adım kahine çıkmıştı.
1986 yılında babamı aniden kaybettikten sonra Astroloji’de öngörüm konularına çok daha fazla ilgi göstermeye başladım. 1988 yılında master yapmaya başladım ama Astroloji yine arka planda çok güçlü biçimde varlığını sürdürdü ve şimdi gününü pek hatırlamadığım 1989 Şubat’ında Burç dergisinin doğum haritasını çıkartıp, yorumunu dergiye mektup şeklinde gönderdim ve olan oldu. Yazımı büyük bir ilgi ile karşılayan dergi bana sürekli yazarlık verdi. O dönemde dergiye yazılar yazıp, İngilizce ve Matematik dersleri de vererek cep harçlığımı çıkartabiliyordum.
Master tezimi bitirdikten sonra hızımı alamayıp, 1991 yazında herkes tatile giderken ben neredeyse büyük bir beyin boşalımı ile ‘Astroloji Zamanları’ nı yazdım. O zamanlar abimin eski arkadaşı kendi yayınevinin ilk kitabı olarak Astroloji Zamanları’nı bastı. Teşekkürler Sezgi.
1991-1992 askerlik dönemi ardından Satürn Güneş’imin üstünden geçerken bankacılığa başladım ama ne tuhaf ki bu dönem Astroloji’yi daha da çok güçlendirdi. Ben ne kadar çok iş hayatına kayar ve terfi etsem, Astroloji de beni kendine çok güçlü bağlarla çekmeye başlıyordu. Sanki bu iki tarafında bahislerini arttırdığı bir oyun gibiydi psikolojimde. Yaptığım yorumlar, dergiler, Astroloji dersleri derken, 1994 yılı kışında (24 Aralık) kafamı daha geniş ufuklara taktım ve oturdum Faculty’de daha sonra benim için çok önemli bir dost ve destek olan Fiona Griffiths’e bir mektup yazdım, kitabımın İngilizce özetini gönderdim. Mektupta adeta yakarıyor, ben okulunuzda tutor olmak istiyorum diyordum. Aradan bir ay geçti ve evet Londra’dan gelen mektupta çok ilgilerini çektiğimi ve eğer sınavlarını geçersem beni okula alabileceklerini söylüyordu Fiona. 1995-1997 Faculty sınavları ile geçti. Bu dönemde Superonline Astroloji sayfaları ve 1996 yılı sonbaharında ilk tohumları atılan Astroloji Birliği Derneği (o zaman ki çizgisi ile Grup Prometheus) yavaş yavaş hayatıma yeni bir yön kattı. (İlerletilmiş haritamda yeniay) Bu arada kuşkusuz çok daha detay var, dergilere yazılar, bir sürü çalışma, konuşma. 1999 yılı Plymouth konuşmam, ardından Astroloji eğitimine ağırlık vermem bana destek veren yepyeni bir çevre yarattı. Milliyet’e yazdığım yazıların ilgi görmesi, okurlardan gelen destek ve en önemlisi yeni Astroloji camiası yavaş yavaş ortaya çıkıyordu evet yalnız değildim.
Sağolsun Uranüs yeni beni ve Astroloji’yi ön plana aldı. 2000 Ağustos’unda bankacılıktan ayrılarak tüm çabamı bu alana vermeye başladım. Bu kararımın çok doğal ve yerinde olduğunu birkaç ay geçmeden anlamıştım. Zaten sıkıntılı olan bankacılık sektörü Kasım’da al aşağı gidiyordu.
2000 Haziran’ında arkadaşlarla hep beraber Astroloji Birliği Derneği’ni kurduk ve şimdilerde düzenli toplantılar vermeye devam ediyor, Astroloji eğitimini daha kurumsal hale getirmeye çalışıyoruz. Geçen 2 yıl içinde yeni yetişen öğrencilerin önümüzdeki yıllarda Türkiye’de gerçek Astroloji’yi, fasa fiso, boşa laf üreten ve beyinleri uyutan türden bir Astroloji’yi (ne yazık ki ülkemizde Astroloji bilen astrolog çok az, bir çoğu karman çorman, sadece new age tarzı bir söylemle kirlilik yaratıyor) geride bırakarak öne çıkacaklarına eminim ve bunun için elimden geleni yapacağım. (Burada haklı olarak çok daha plutonik olduğumu söylememe gerek yok)
Şimdi ise bu siteyi (sitemin eski hali) meydana getirirken yine önemli bir başlangıç yaptığımı hissediyorum.
Eğer hala buraya kadar okudunuzsa çok teşekkür ederim. Bu siteyi mümkün olduğunca güncel ve doyurucu tutmaya çalışacağım. Bunda sizin katkınız ve ilginizin çok önemli rol oynayacağını biliyorum.
|
|
|
|