Bu makale ilk defa Mountain Astrologer dergisinde yayınlanmış olan Geoffrey Cornelius’ un 22 Mayıs 1998 tarihli UAC konuşmasıdır. Türkçe çevirisi için TMA'a danışılmıştır Yazının tüm hakları Geoffrey Cornelius'a aittir.
Geoffrey Cornelius'un The Moment of Astrology adlı kitabı ile ilgili bilgileri www.astrodivination.com adresinde bulabilirsiniz.
Çeviren Zeynep Süzmen Şen
Bugünkü konum astrolojinin kehanet olup olmadığıyla ilgili. Sanırım pek çoğunuz dün Thomas Moore’un verdiği ipuçlarını gördünüz. Astrolojinin kehanet içeren yönüne saygısını belirttiğinde seyircilerden pek çoğu şaşırdı. Astrolojiyi, kozmik etkilere girmenin ya da onları okumanın yolu olarak kullanmaktan kaçınmamaları gerektiğini astrologların anlaması gerektiğini söyledi. Belki de astrolojiden biraz uzakta olan, sembollerini seven ama horoskop sanatını bilmeyen birisi bizim çalışmamızı net olarak görebilir. Pek çoğumuz ise kehanet önermesinden hoşlanmaz, çünkü bu çalışmalarımızın objektifliğini azaltır diye düşünür. Bana göre, astroloji deneyiminin objektifleştirilmesi bizim elimizi kolumuzu bağlamakta- ve bizi körleştirmekte.
Kehanet kelimesi genellikle bir çeşit içe doğuş anlamında kullanılır. Herhangi bir sanat ya da bilim konusunda yaptığımız en üst düzey işlerin içinde bu harika içe doğuş kapasitesi vardır. Bu durumda hepimiz: ‘Tamam, astroloji kehanettir, ne olmuş yani?’ diyebiliriz. Bugünkü amacım bu ‘ne olmuş yani’ kısmını ortaya çıkarmak. Söylemek zorunda olduğum bazı şeyler hoşunuza gitmeyebilir. Bu bile faydalıdır çünkü bu konuyu enine boyuna düşündüğünüzü ve neden hoşunuza gitmediğini söylemeniz önemlidir, bu şekilde astrolojinin doğası hakkında daha fazla netlik kazanabiliriz. Ben astrolojiye direkt olarak I Ching ve kehanet sevgisiyle girdim. Bu yüzden diğer kehanet içeren çalışmaları da işin içine katan, astrolojinin uygulamasına ters düşen bazı eğilimlere sahiptim. Bundan dolayı haritayı Tarot içinden çekilen herhangi bir kartla, ya da yazı-turayla karşılaştırıyordum. Pek çok insan içinse, astroloji keşfettikleri sembolik düşüncenin ilk formuydu ve bu onların deneyimlerini bir şekilde farklılaştırıyordu. Onlar için astroloji, her zaman ve mekanda her an çalışmakta olan, adil olan ve asla rasgele olmayan, evrensel ve içsel bir düzenin kanıtıydı. Ve doğal olarak kehaneti yapan kişinin kehanet yapma kararına bağlı değildi.
Kehanet ve sembol sistemlerine olan coşkun ilgim yüzünden, konu hakkında aydınlanabilmek için astrolojideki ilk yıllarımda astroloji seminerlerine hevesle katıldım ve astroloji kitapları okudum.
Seminerler seminerleri kitaplar kitapları izlerken, astroloji ile ilgili neredeyse hiçbir yerde ‘kehanet’ kelimesine rastlamadım. Sadece genel bir şekilde astrolojinin daha üst düzey bir gerçekliği sezebileceğimize yardımcı olacağı söyleniyordu. Ama hiçbir zaman hiçbir kaynak astrolojinin daha önceki kullanımı, metotları, teknikleri ve yorum tarzını içermiyordu. I Ching, Tarot gibi kehanet anlamındaki uygulamalar hakkında bildiğimiz şeylerin ışığında çalışılabilecek bir kehanet sistemi olduğu gösterilmiyordu.
Benim anlayışıma göre çalışmamızın çekirdeğinde işaretleri okuma yatıyor. Astral işaretleri okuma konusu, işaretleri önemli görerek gözlemleyen Mezopotamya uygarlıklarına kadar uzanır. Bu fikir tüm evrenin ruhsal ve akıllı olan ve bize hem çok yakın hem de çok uzak olan bir varlıkla dolu olduğu anlayışına dayanır. Bu kavramlar gezegenler, yıldızlar ve doğadaki her şeyin kutsal olduğuna inanan çok tanrılı ve pagan kültürlerden gelmektedir. Kahin ve yıldız gözlemcisinin işi kehanet yapmak, bu ruh sahibi şeylerin hareketini, amacını ve bizimle nasıl irtibat kurduklarını bilmekti.
Kahin bunları hangi yöntemler yoluyla bilmekteydi? Tanrı ya da ruh tarafından doğrudan doğruya kahine, kabileye, ya da millete verilen bir işaret, bir belirti olmalıydı ki kahin kehanet yapabilsin. Doğrudan doğruya tanımına dikkat edin! Tanrı ya da ruh birinci kişi olarak konuşur (ben) ve kehanet yapana ulaşır (sen). Tanrı bizim ilgimize, arzumuza ve sorumuza karşılık verir ve bizimle işaretler yoluyla konuşur.
Astrologların yaptıklarının kökü ve temeli işte budur.
Astrolojinin klasik modelinden uzaklaştığımızda, işaretlerdeki ben-sen diyalogu sona erer. Astrolojinin daha sonraki yapılanması, ‘şimdi ve burada’ ya ait kaotik ve derin işaretlerinin yerine kavramsallaştırılmış, soyutlaştırılmış, evrensel ve göksel etkilerin mantık zeminine çekildiği bir düzen kurmaktadır. Bence bu kavramsallaştırma ile astrolojinin çok önemli bir kısmı geri plana atılmış ve unutulmuş oldu. Onu unutmak kavramsal ve ruhsal bir boşluğa yol açmakta. Sevdiğim ve pek çok şeyi açıklayabildiğini düşündüğüm astrolojinin bu kullanımının içinde büyük bir boşluk olduğunu hissettim yıllarca. Budist inancı seçen arkadaşlarım var, Hristiyanlığı ve mistisizmi ciddi olarak uygulayan arkadaşlarım var. Ciddi ve dürüst biçimde soruyorlar: ‘Senin bu çalışmaların ne işe yarıyor? Neden bu işle meşgulsün?’ Bu soru iyi bir meydan okumadır ve Batı astrolojinin tüm tarihinde yeterince ortaya konup cevaplanmamıştır. Astrolojinin ruhsal yapısı, kendimizi kutsal dediğimiz bir şeyle ilişkilendirmemiz, klasik geleneklerimiz ile birlikte geri plana atılmış.
Kilise papazlarının paganizmin her türüne karşı başlattıkları saldırılardan itibaren astrologlar sanatlarının doğaüstü olaylar hakkında bilgi verdiğini söylememeyi öğrendi. İslam ya da Hristiyan kültürüne karşı gelen astrologlar büyük acı içinde kalırlar ve hatta öldürülürlerdi. Yaptığımız şeyin doğa üstü olabileceği, tanrıları ve ruhları içerebileceği gerçeği, klasik astroloji geleneği içinde izin verilebilecek bir düşünce değildi. Tek tanrılı dinler ve Yunan felsefesinin mantığının gücüne karşı da olası bir fikir değildi. İşaretlerin okunduğu, kehanetler ve belirtilerle bağlantısı olan eski astrolojiye yer yoktu. Sadece mantıklı hale getirilmiş, doğum anındaki durumdan kaynaklanan ruhsal etkilerden bahseden ruhsal-bilimsel etkileşim denebilecek bir şeye yer vardı. Ptoleme’den sonra bize verilen büyük model buydu. İslam astrolojisi ve tüm Hristiyan geleneği tarafından sürdürülen model buydu.
Astrolojiyi eleştiren akıllı kişiler, astrologların hüküm süren kültürün ve içinde yaşanılan dönemin inanç sistemini, bilim ve felsefesini kullandığını ve çalışmalarına devam edebilmek için kendilerini kurnazca sakladıklarını ortaya koyar. Bu tamamen doğrudur. Bu bizim sıra dışı sembolik bilincimizin nasıl bugüne kaldığını açıklar. Önceleri kendimizi Aristoteles bilimi gibi saklamışızdır. Daha sonra kendimizi modern bilme adapte etmişiz, astrolojiyi elektrik, manyetik alan ve daha sonra da radyo dalgaları fikrinin arkasına saklamışız. Belki de daha fazla yapabileceğimiz bir şey yoktur, çünkü bu tarz bir sembolizm kendisi hakkında yalan söylemeden nasıl hayatta kalabilir ki? Bu okültistlerin her zaman bildiği bir konuydu – ama bazen bazı şeyler hakkında konuşulmaz.
Aristoteles
Genellikle eleştirileri unutup astroloji işimize devam ederiz. Bu oldukça makuldür, karşıtlarımız bizim için öğreticidir. Astrolojiye karşı girişilen en büyük atak 500 yıl kadar önce gerçekleşmişti. 15. yüzyılın sonlarında İtalya’da kendisi de çok üst düzey bir astrolog olan Marsilio Ficino ve onun öğrencisi olan ve döneminin en bilgili kişilerinden biri olarak nitelendirilen Pico della Mirandola, tüm ‘kehanetlerine’ rağmen insan kaderini gökyüzüne bakarak açıklayabilme gücüne sahip olduklarını söyleyen Floransa’nın astrologlarıyla dalga geçiyordu. Pico’nun ‘Kehanet Astrolojisi Karşıtlığı’ (1493-4) kitabı 17. yüzyılda diğer karşıtlıkların modeli olmuştur. Bu astrolojinin tarihi düşüşünde bir dönüm noktası oluşturmuştur. Bu Rönesans büyücüleri hümanist olarak adlandırılıyorlardı çünkü onlar determinizmin her türünü lanetliyorlardı, yıldızların yarattığı determinizm de dahil olmak üzere, çünkü bu durum insan ruhunun asalet ve özgürlüğünü düşürebilirdi. Tam anlamıyla büyü ile uğraştılar, ayrıca Kabala ve Hristiyanlıkla da. Tarihimizin bu döneminde büyü denen yaratıcı bilinç ve horoskop yorumlama sanatı birbirinden ayrıldı. Aynı zamanda, Pico astrolojinin teorisinin temelini oluşturan ve Aristo ve Ptoleme’den kaynaklanan yanlış mantığı kolayca yıktı. Böylece ilk bakışta astroloji ile büyüyle, dinle ilgili Rönesans hümanizminin kopması astroloji ile bilimin de kopmasına yol açtı. Sanatımızın 17. ve 18. yüzyılın ‘bilimsel aydınlanma’ sında ortaya çıkacak olan ölümcül düşüşü Pico’dan sonra horoskop sanatı bir daha asla önemli bir entelektüel konuma ulaşamadı.
Marsilio Ficino
Büyücüler ve sembolistlerin bu karşı çıkışının, zamanının ince düşünce eksikliğine ve materyalist doktrinlerine karşı bir protesto olduğunu anlamamız çok önemlidir. Bu materyalizm nereden kaynaklanmaktadır? Bence bu astrologların sanatlarını saklamak için uzun zamandır benimsedikleri sahte-nedensel ve sahte-mantıksal yapıdan kaynaklanmaktadır.
Öyleyse astrolojinin bir bilim olması konusunun neresinde bulunmaktayız? Bana öyle geliyor ki son zamanlarda, özellikle de ABD’de, astrolojiye bilimsel bir saygınlık kazandırma çabası oldukça geri plana atıldı. Birkaç sene önce bu çaba çok yüksekti, belki de Gauquelin’in çalışması yüzünden, ama şu anda bundan uzaklaşıyor gibi gözüküyoruz. Niyetim bilimsel araştırmalara karşı gelmek değil, sadece bunun astrolojiye fazla bir getirisi olduğunu düşünmüyorum. Bizim çalışmalarımız günümüz biliminin gerektirdiği gözlemleme tekniğine dayanmamakta. Bu yüzden çoğu astrolog araştırma sonuçlarında çıkan istatistiklere karşı bu kadar tepkisizler. Bir kez Paul Kurtz’le konuşma cesaretinde, ya da aptallığında bulunma şansım oldu. Kendisi 1975 yılında Amerikan dergisi Humanist’te astrolojiye karşı geliştirilen en büyük saldırılardan birinin sorumlularındandır. (1) Londra’daki bir septikler konferansında kahve makinesinin yanında kendisini yakaladım. Adamcağız makineden kahvesini almaya çalışırken ben şöyle dedim: ‘Ben bir astrologum. Tanıştığımıza sevindim. Bakın, bir astrolog bilimsel iddialarda bulununca bu sizin gibi birinin hoşuna gitmiyor biliyorum, ama bir astrolog size dese ki bizim işimiz gökyüzünün şiirsel yorumunu yapmaktır, ne derdiniz?’ ‘Bu iyi olurdu, gayet iyi’ dedi ve kahvesine geri döndü. Yani astrolojiye karşı çıkan Paul Kurtz ve Nobel Ödülü sahipleri, biz eğer şiirsel astronomi yaptığımızı söylersek hiç umursamayacaklar. Ama eğer astroloji, bilimsel düşüncenin gücü ve büyük yapısı karşısında bir iddiada bulunmaya çalışırsa ve bunu astrolojinin nasıl çalıştığı konusunda bir temel olarak ortaya koymaya çalışırsa, o zaman bu konuyla ilgili sorunları ortaya çıkıyor. Bunun için Paul Kurtz’u suçlamıyorum. Eğer biz konumuzu onlara bu kadar zayıf sunarsak, karşılığında saldırıları beklemeliyiz. Bu bizim karmamız, onların değil.
Pico della Mirandola
Astrolojiye karşı bir saldırı olduğunda, bu saldırıyı gerçekleştirenlerin aptallığından bahsetmek yerine, kendi konumuz hakkında bizlerin neler söylediğine dikkat etmemiz son derece önemlidir. Ve sanırım ne yaptığımız konusunda bizim de çok net bir yanıtımız yok. Astrologların fizik ya da biyolojinin anladığı türden bir bilimsel temele dayandığını iddia etmek astrologlar için hiç dürüstçe bir davranış olmaz. Eğer şöyle dersek kendimizi çok daha sağlam bir temel üzerine oturtmuş oluruz: ‘Bizim yaptığımız iş bir çeşit sembolik hayal gücü. Biz bunun gerçek etkisi ve gerçek sonuçları olduğuna inanıyoruz.Bu da siz psikologların ve parapsikoloji ile ilgilenenlerin bakması gereken bir konu. Yaptığımız şey insan hayalinin müthiş gücünün, gerçeğin doğası ve insan zihninin doğası hakkında çok sıra dışı bir şeyler ifade ettiğini göstermek. Bence bu gerçek bilim ve gerçek çalışmaya değecek bir şeydir.’ Aksi taktirde kendi içimizde bölünür ve yanlış kavgalara düşeriz.
Şüphesiz ki, garip ve gizemlice, evrende bir şekilde bir yanıt bulunmakta. Bu da bilimsel ve ruhsal bir çabayı hak etmekte. Gauquelin tarafından üretilmiş olan fenomenler de bir tarafa atılamaz. Bunlar kesinlikle bilim tarafında çabalayan garip bir alana aitler. Biz astrologlar için onlardan yüz çevirmemiz için bir neden yok ama bizim çalışmamızın temelinin bu olduğunu iddia etmemiz de bir o kadar gereksiz.
Anlayışımızdaki çelişkileri böylece ortaya koyduktan sonra, tavsiye ettiğim şey çift taraflı bir anlayış geliştirmemizdir. Astrolojinin önemini iki ayrı yolla algılamak: Doğal Astroloji ve Kehanet Astrolojisi. Kehanet Astrolojisi, eski adıyla
hüküm astrolojisi, yani horoskop yoluyla belirli hükümler verme sanatıdır. (2)
Evet, astroloji gerçekten dünyanın doğal düzeninin okült gizemi hakkında bir varlık göstermektedir. Bunun günümüz bilimine bile uyabilen bir objektif fenomen içerdiğini söyleyebiliriz. Bütün bunlar Doğa Astrolojisi’ne dahildir. Ama siz ya da ben bir horoskopu yorumladığımızda, biz hükümlerimizi bu kategoriler ve bileşenlere göre vermeyiz. Bir şeyin astrologların bin yıldır keşfetmiş oldukları gibi, fiziksel bir dayanağı yanı sıra gizemli bir düzeni olan evrenle de bir bağlantısı olabilir. Aynı zamanda, horoskop yorumlarımızın tamamen sübjektif olması ve hayalimizin yarattığı bir şey olması da mümkündür. İkisinin bir arada var olması da mümkündür.
Bazı astrologlar, sembollerden ortaya çıkan ilişkinin çok büyük bir bölümünün astrologun sübjektif, yaratıcı yöntemi olduğu ve dünyevi fiziksel bir gerçeğe dayanmadığı düşüncesine katlanamıyor. Aslında Ptoleme ve Aristo dan gelen geçmişimiz de bu çizgiye izin vermiyor ve bizi gerçek zamanlı gezegenlerin gerçek zamanlı etkilerine götürüyor.
Eğer isterseniz biz buna senkronizasyon diyebiliriz, ancak yine de fiziksel gezegenlerden ve efemeristeki fiziksel pozisyonlardan bahsediyor oluruz: ‘Aman Tanrım, Uranüs gerçekten orada, bunu ben uydurmuyorum!’ Ancak bizim Uranüs’ün dünyaya etkisini görmemizi sağlayan bir bağlantı da var ve asıl sorun bu bağlantının nereden geldiği. Bu bilinç Güneş Sistemindeki Uranüs’ü görür, buradaki bir olayı görür ve burada bir bağlantı olduğunu bilir. Bu nereden gelmektedir?
Belki Carl Jung bize yardım edebilir. O astrologlar için 20. yüzyıldaki en önemli, hatta tek entelektüel etkidir. Eğer herhangi biri modern çağ için geçerli olabilecek astrolojik bir kavram ortaya koyarsa bu Jung’a ait bir kavram olabilir. Katı görüşlü rasyonalistlerle bir partide tartışırsak kendimizi onun fikirleriyle savunabiliriz! Buradaki anahtar onun astrolojiyi senkronizasyon olarak yani akozal (sebep-sonuç ilişkisi içinde olmayan) bir şekilde açıklamasıdır. Onun tartışması da benim ortaya koyduğum soruyu tanımlar: ‘Astroloji tarot kartları ya da çay yaprakları gibi bir kehanet çalışması mıdır ve dolayısıyla masalar, sandalyeler, atomlar, moleküller gibi objektif gerçekliğe değil de hayali bir
yaratıcılığa mı bağlıdır? Eğer öyleyse ‘sübjektif’ olarak mı adlandırılmalıdır? Başka bir deyişle astroloji yoluyla algıladıklarım benim sübjektif olarak yarattıklarım mıdır?’
Jung bu satırlardaki astrolojiye çok basmakalıp bir cevap verirdi: Astrolojiden ortaya çıkan her sonuç, bazı anlarda arketiplerin mantıkdışı olarak ortaya çıkmasıdır- yani senkronizasyon. Ancak kendisinin Fransız Astrolog Andre Barbault’a mektubunda açığa çıkmış olduğu gibi, astrolojide olup biten şeylerin çoğu senkronizasyon olarak açıklanabilse de, tüm fenomene bu şekilde yaklaşmak da yanlış olur. ‘Bizim nedensellik, senkronizasyon, sembol gibi kategorilerimiz, sadece bizim bu tip şeylerle ilgili mental kategorilerimizdir. Ancak doğa bu kadar basit değildir,’ der Jung. Bunların gerçekte ne oldukları, bizim Doğayı kendi kutularımız ve kategorilerimizle yakalamamız çabasını alt eder. (3)
Sanırım Jung’un bu fikirlerini alıntılatmamın sebebini anlamışsınızdır. Çünkü gerçekçi bir şekilde ilerleyebilmek için, astrolojik gerçekliğin tüm kavramlarını kapsayacak şekilde tek bir perspektif ya da ‘açıklama’ bulmaya çalışmaktansa, onun çift taraflı bir şekilde algılanmasına izin vermeliyiz. Ancak benim iddiamın itici gücünü hatırlayın, horoskoplardan yargıya varma çalışmamız, ve bu yargılardan elde ettiğimiz sonuçlarımız bir kehanet oluşturur.
Jung’u astrolojiyi kehanet olarak görmesi açısından biraz daha izlemek istiyorum. Bunu astrolojiyi ‘Metaforların Aynası’ olarak gören fikri ele alarak yapacağım.
Eminim ki pek çok modern astrolog yıldızlar ve gezegenlerden oluşan bütün bu sistemin gerçeklikteki bir durumu açıklayan metaforlar olduğunu kabul eder. Bu semboller aynasını bir duruma tutuyoruz, aynadan okuyoruz, sonra tekrar gerçeğin kendisine tutuyoruz. Kehanet ve sembol sistemlerini açıklamanın bir açıklaması bu olabilir. Astrologlar diyecektir ki: ‘Tabi ki bu metaforiktir. Mars fiziksel olarak, günlük kullanımdaki anlamıyla bize bir şey yapmamaktadır. Biz Mars metaforunu, insan hayatının bir gerçeğini şiirsel şekilde ortaya koymamıza yardım etmesi için kullanırız.’ Fakat şunu sormalıyız: Görme işlemini burada kim yapmaktadır? Bu, bilinçtir ama her şeyden önce astrologun bilincidir. Astrolog danışanının aynaya bakmasını sağlar. Ancak astrologun aracılığı olmadan, onun astroloji alanını yaratması olmadan, bir ayna ve bir görme işlemi olmayacaktır. Bu durumda prensip olarak astrolojinin bir gözlemci gerektirdiğini ve buna ek olarak astrologun temel olarak sembolü görme işini yaptığını söylemeliyiz. Böyle bir görme eylemi gözlemciyle gözlenen materyali ayrı tutan modern bilimin metodundan tamamen farklıdır.
İkinci konu da şudur: Astrolojinin sembollerinin gösterdiği imaj objektif midir, sübjektif midir? Doğa bu kadar basit değildir. Metafor aynasındaki imaj dünyaya adım atmaktadır.
Öğretmenlik yaparken edindiğim izlenimlerden biri, öğrencilerin natal harita dışında astroloji yapmaya başlamalarından sonra, ona olan ilgilerinin kırılması ve başka alanlara kayması oldu. İnsanlar saat astrolojisiyle ilgilenmeye başladıklarında örneğin ve saat astrolojisinin gerçekten çalışmaya başladığını görmeye başladıktan sonra, bunda objektiflik olduğunu anlıyorlar. Ancak saat astrolojisinin varlığı, tüm mantıksal kategorilerimize meydan okur. Çünkü saat astrolojisi herhangi doğum zamanı gibi bir nedensel ya da dünyevi merkezden kaynaklanmaz. Gerçek bir saat astrolojisi sorusu, direkt olarak insan yaşamı ile ilgili bir durumun gökyüzündeki açıklamasını gösterir. Bu sizin için buradadır, ve baktığınız herhangi bir durumla ilgili, sanki gökyüzü sizin için bu anın bir detayına ayna tutuyor gibidir. Bu eşsiz zaman bir başlangıç haritasında da olabilir, ve fiziksel ya da objektif herhangi bir mantık sistemiyle böyle bir ilişkinin nasıl gerçekleştiğini açıklamak imkansızdır.
Bilindik astroloji, genel olarak saat astrolojisi ile ilgili çok büyük sorunlar taşır ve onu bastırmaya çalışır. İşte bu yüzden her akıllı astrolog ve filozof yüzyıllardır direkt olarak kehanetten bahseder. Ancak saat astrolojisi astrologa aynı zamanda şu soruyu sorar: Astrolojinin bütünü, hatta doğum anının etkileriyle çalışırmış gibi görünen doğum astrolojisi bile acaba aslında aynı düzenden mi kaynaklanıyor? Ben öyle olduğunu söylüyorum.
Kehanet astrolojisiyle ilgili soru sormanın bir yolu da yanlış haritalardır. Pek çok astrolog şu deneyimi yaşamıştır: Elinizde gayet mükemmel çalışan bir harita vardır, ancak tekrar kontrol ettiğinizde, yaz saatini yanlış kaydettiğinizi fark edersiniz. İlerletim ve transitleri koyarsınız ve bunlar çalışırlar ama harita yanlıştır. Belli bir deneyime sahip olup da bu durumla karşılaşmamış pek bir astrolog olduğunu sanmıyorum. Ve bu durum onları dağıtır.
Geoffrey Dean ‘Natal Astrolojideki Yeni Gelişimler’ kitabında bu kavramla karşılaşan astrologlardan güzel alıntılar yapar. (4) Açıktır ki, astrolojiye gelecek bilimsel bir eleştiri için bu astrolojiyi tamamen pencerenin dışına iter ve burada hiçbir objektiflik yoktur. Ve doğrudur ki, eğer natal astroloji doğum anındaki fiziksel objektif etkilere bağlı olsaydı, ‘çalışan yanlış haritalar’ı mantığımıza oturtmamız ve açıklamamamız tamamen imkansız olurdu. Ama az önce söylemiş olduğum gibi, kehanet ve metafor bakış açısıyla baktığımızda, önemli olan haritanın kendini sunuşu ve ortaya neyin çıktığıdır. Ruh söz konusu olduğunda, zaman neredeyse sonsuz derecede esnektir. Bu gizemli karşılaşma durumunda, haritalar çalışır çünkü gerçek zamanda gökyüzü bazı şeyleri etkilemektedir diye kanıtlayamayız. Haritalar bu şekilde çalışmaz. Horoskoplar çalışır çünkü ruh ve duygular bir araç yardımıyla sembolik bir eşitlik bulur. Astrolog için normal ve doğru araç, doğru doğum zamanını bulmak için çok uğraşsanız da, teknik değildir. Bu 6. evin ritüelidir ama 6. evin bir tekniği değildir.
Tekrar söylemek gerekirse: Astrolojinin yararı doğru ya da yanlış haritadan kaynaklanmaz. Astrolog tarafından ruhun gizemli bir şekilde o kişi ve materyalle aynı çizgiye getirilmesi süreciyle olur. Böylece astrolojide objektif fiziksel zamanın doğru anlamayı sağlayacağı düşüncesinin sorgulanması için yeterli kanıt oluşmuş oldu. Havayolu kazalarının şablonunu çıkarmak ise delirmenin başka bir yöntemi olur. Felaket olaylarının çoğunun haritası anlamsız haritalardır. Haritadan anlam çıkarmaya çalışmak için orta noktalar, harmonikler gibi bazı ayrıntılarla uğraşmak verimli sonuçlar vermez. Bir anın eğer bir kişi için bir önemi yoksa o anın önemi yoktur. Kehanet astrolojisinin bakış açısında göre, psişik bağlantılar anlamlı bir sembol için anahtardır.
Bu iddiaların bazı yeni astrolog arkadaşlarım için kabul etmesi çok zor iddialar olduğu gerçeğini gözardı etmiyorum. Bu tartışmanın ana temasını tekrar vurgulamak ve bunu ana konumuza geri dönerek bir sonuca bağlamak istiyorum.
Bence Astrolojinin bazı kavramları doğanın bir parçasıdır ve bilimsel araştırmalar için uygundur. Ancak yaptığımız işin ana kısmı karakterler ya da olaylar hakkında yargılara varabilmek için bazı sembolleri yorumlamaktır. Ve bu çalışma kehanettir, bilim değildir. Eğer astrolojinin bilimle ilgili olduğunu düşünürsek, gerek modern materyalist bakış açısıyla olsun, gerek Aristo’nun ortaçağ modeli anlayışıyla olsun, biz kendi terminolojimizi ve tartışmamızı aşağıdaki şemanın ortasındaki çizginin alt kısmında buluruz. Herhangi bir bilim modeli bizi astrolojinin enerji modeli olduğuna, muhtemelen gezegen ışınları ile ilgili olduğuna, bir şekilde etkileşim olduğuna (ruhsal da olsa) ya da senkronizasyon denen gizlenmiş ya da yanlış anlaşılmış bir sahte nedenselliğe götürecektir.
Bu şekil, sembol ve neden arasındaki ayrımı gösteriyor. Bence Yunan astrolojisinden itibaren bizim klasik geleneğimiz bu iki olasılığı hiçbir zaman başarılı olarak ayrımsayamadı, hatta sürekli olarak karıştırdı. St. Augustine, muhtemelen tüm karşıtlarımız içinde en zor olanı, bu çelişkimizi net olarak görmüştü. Pagan öğretileri bilirdi ve gençliğinde astroloji çalışmıştı. Sanatımıza karşı olan büyük saldırısında şunu gözlemlediğini söylemişti: ‘Astrologlar işlerine geldiğinde ‘Mars bu adamın şiddet göstermesine sebep oldu’ diyorlar, ama bu konunun üstüne gidince de ‘Mars bir semboldü’ diyorlar. Ama başka bir zaman onları tekrar Mars buna sebep oldu derken yakalıyorsunuz.’ Augustine astrologların sözlerinin her zaman kaygan olduğunu söylüyor ve bu nedensellik karşıtı semboller süreci içinde hiçbir zaman net olmadığını söylüyordu. Evet, biz gerçekten de nedensel modele güveniyoruz (özellikle de bizim klasik ortaçağ modeli) ve o objektif zamana dayalı olduğu için, yani gerçek saat zamanına, kendini güvenceye almak için bu objektiflik illüzyonuna dayanıyordu. Bu çeşit astroloji deneysel gözlemin bir türüdür ve buradan çıkan önem teorik olarak astrologun bir gözlemci olarak önem sahibi olmasıdır. Bu bilimdir. Bunu okumanın doğru yöntemi ise sembollerin mantıksal olarak incelenmesidir. Bu model Yunan, Roma ve Arap astrolojisinin modelidir ve astrolojiyi kadercilikten ayrı tutamaz.
20. yüzyılın hümanistik astrolojisi klasik modelle kaderciliği ayrı tutmaya çalışıyor ve bunu da doğum haritası gerçeği değil de potansiyeli gösterir diyerek yapıyor. Eski problemden uzaklaşmak için bu ayrımı yapıyor. Bu düşüncenin okulu eğer çok güçlü bir Satürn ile doğduysanız, Satürn doğasında deneyimler yaşama potansiyeliniz var demekte. Ancak hatırlayın ki bu da bir kadercilik çünkü Satürn potansiyeli ile doğmak da kaderinizdir.
Çok daha radikal bir hareket gerekli: Haritaları değerlendirirken yaptığımız şeyin asıl doğası gökyüzünden kaynaklanmamakta, gökyüzünün damgaladığı objektif bir zaman niteliğinden de gelmemekte, hatta objektif zamanla etkileşim içindeki bir senkronizasyondan dolayı da oluşmamakta. Sembolün bilince anlamlı bir sunuşuna dayanmakta. (5) Anın bize verdiği bir anlam yoktur. Biz ana bir anlam yükleriz. Bundan sonra da astrolojinin kaotik, mantıklı olmayan işaretlerden, ve planlanmamış, tahmin edilemez işaretlerden, göstergelerden oluşmakta olduğunu görürüz. Eğer bir işaret oluşursa, ya da oluştuğu zaman onu okuruz. Bu teknik işaretlerin oluşmasını sağlamaz, fakat tanrıları ve ruhları davet etmek için yaptığımız bir ritüel vardır ve bunların işaretlerinin oluşması için gereken evreni oluştururuz. Bu haritanın kutsal evrenidir. Bundan sonra ortaya çıkan şeyi görürüz. Astrolojinin zamanı artık Aristo’nun objektif zamanı değildir.
Astrolojiye bu şekilde bakmak yanıtladığından daha fazla soruyu ortaya çıkarmaktadır. Şu an temas ettiğim nokta olaya sadece üstünkörü değinmek oldu. Ancak kehanet konunun tam merkezinde bulunmakta, ve her birimizin bu konuya nasıl cevap verdiği çok fazla önem taşımakta.
Referanslar ve Notlar:
1) Bart Bok, Paul Kurtz, and Lawrence Jerome, ‘Objections To Astrology: A Statement by 186 Leading Scientists,’
Humanist, Eylül/Ekim 1975.
2) Geofrey Cornelius, ‘Orders Of Significance- A Summary’, The Moment Of Astrology, Appendix 6, London, England:
Penguin Arkana, 1994, ğğ. 348-349.
3) C.G.Jung, Letters, Vol.2 (1951-61), edited by G.Adler & A.Jaffe, Priceton Univ. Press, 1975, p.p.175-177.
4) Geoffrey Dean, Recent Advences in natal Astrology, Subiaco, Australia: Analogic, 1977, pp.19-20, 30-32.
5) Cornelius, The Moment Of Astrology, p.41.