R. Hakan Kirkoglu D.F.Astrol.S.
Bu yazı 2005 ISAR Chicago Konferansı ve 2005 AA York Konferansı'da büyük salonda yapılan (plenary session) sunumun Türkçe çevirisidir. AA Journal'ın Mart-Nisan sayısında yayınlanacaktır.

1999 yılından beri AB – Türkiye ilişkilerini astrolojik açıdan incelemekteyim ve daha önce AA Plymouth Konferansı’nda bir konuşma yapmıştım. Fazlasıyla akılları karıştıran bir konu olduğu için hiç kimse net bir sonuca varamıyor. İlk başta, konuşmamı hazırlarken başlığı “Avrupa’nın Geleceği ve bu yeni Avrupa’ya Türkiye’nin katkısı Nasıl olacak” olarak belirlemiştim. Fakat şimdi Fransa’nın Avrupa anayasasına Hayır demesi ile her şey alt üst oldu ve artık sadece Avrupa’daki krizden bahseder olduk. Her ne kadar AB ve Türkiye, Geçtiğimiz Aralık ayında (17 Aralık’ta Brüksel’de) Türkiye’nin gelecekteki üyeliği ile ilgili olarak müzakerelere başlanması konusunda politik bir karara varmış olsa da, Türkiye’yi de içine alacak şekilde genişlemeye ilişkin gelecek planları cevapsız bir soru haline gelmiştir.

Bu, TIME dergisinin 28 Şubat tarihli sayısının kapağından alınmıştır ve başörtüsü içinde Da Vinci’nin Mona Lisa’sı resmedilmiştir! Avrupa’nın Kimlik Bunalımı ile çok kültürlülük öldü mü başlığı ile! Dolayısıyla, seçtiğim konu AB kimlik bunalımı olarak değişti. Şüphesiz Türkiye’nin üyeliği ekonomik veya askeri nedenlere dayanmıyor ama Avrupa için nasıl bir gelecek yaratıyoruz sorusunu gündeme getiriyor
Bize göre Türkiye, kuruluşundan beri tamamen gizemli özellik taşıyor. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti, 1923’de Batı’daki güçlere karşı verilen Kurtuluş Savaşı ile Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları üzerine kurulmuş olsa da Orta Doğu’da batılaşma yönünde girişimlerde bulunan tek ülke olmuştur. Modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Batılı güçlere karşı bağımsızlık savaşı veren ülkeler için de tek örnek olmuştur. Bu durum, kendi içinde güçlü bir paradoks içeriyor; Türk kültürünün batılılaşması 1839’dan itibaren Osmanlı döneminde gerçekleştirilen Reform hareketleri ile çoktan başlamıştı.
16 yaşında tahta gelen Sultan Abdülmecit batı kültürü ile yetişmiştir. O dönemin Dışişleri Bakanı olan Mustafa Reşit Paşa’nın yardımıyla ırk ve din ayrımı gözetmeksizin mülkiyet haklarının korunması, doğru vergilendirme, imparatorluk harcamalarının bir bütçeyle sınırlandırılması, rüşvete karşı önlemler ve ordudaki reformlar konusunda eşitlik ve güvenlik önlemleri getiren Gülhane Hattı Hümayunu’nu 3 Kasım 1839’da ilan etmiştir. Bu hareketin en önemli görevi, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki tüm insanların haklarını birleştirmek ve eşit hale getirmekti.

3 Kasım 1839’da ilan edilen Gülhane Hattı Hümayunu haritasına baktığımızda bir sürprizle karşılaşırız. (Osmanlı Imp. haritası verilmemiştir) İç daire Osmanlı İmparatorluğu’nu dış daire ise Gülhane Hattı Hümayunu’nu gösteriyor. Kuzey Düğümü ve Uranüs geçiş yapmaktadır ve her ikisi de natal kuzey düğüm noktasıyla birleşmekte ve Uranüs’ün düğümsel turunun geri dönüşü gerçekleşmektedir! Bu tür güçlü bir etkileşim önemli bir değişikliğin olacağını işaret eder ve natal yapılanmanın içsel dengesizliğini getirir. Gülhane Hattı Hümayunu sırasındaki Yakın Güneş üçgeni Uranüs, Güneş Güneş/Satürn karşıtlığına çapraz bir geçiş yaparken imparatorluk için gerçekleşecek önemli değişimin zamanını gösterir. Kuzey döngünün zamanı, geri dönülemez derin değişimler ve bir bütün olarak yeni değişimler olacağına işaret eder.

Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 yılında kuruluşunun güçlü dinsel etkiler olacağına işaret eden Uranüs’ün Balık Burcu’na geçişi sırasında olmasına şaşırmıyoruz. Türkiye’nin kuruluşu sadece bir statüko değişimi değil aynı zamanda Müslüman bir ülkede demokrasi yönünde atılan ilk adım olma özelliğini taşımaktadır. Türkiye, 1980’lere kadar sıkça yaşanan olumsuzluklara rağmen, Orda Doğu ülkeleri arasında demokrasinin işlediği tek ülke ve Orta Doğu ülkeleri için tek örnek olmuştur.
İşte bu yüzden Türkiye’nin kuruluşu sırasında Uranüs’ün böylesine güçlü bir konumda olduğunu görüyoruz.

M. Kemal Atatürk’ün haritasına baktığımızda da yine 12 derece Balık Burcu’nda olan Gülhane Hattı Hümayunu, Uranüs’ün tam karşısında 11 derece Başak Burcu’nda Uranüs’ü görüyor olmamız bizi şaşırtmıyor. Atatürk ve Sultan Abdülmecit’in Uranüs’ünün üçgen içinde olduğunu söylemeye gerek yok. Her ikisi de aynı kaderi paylaştığı için, bu kader batılılaşma hareketini başlatmıştır. Atatürk’ün haritasındaki Uranüs, bu uzun süreçteki bir dolunay gibi, Uranüs döngüsünün olgunlaşması olarak görülebilir.

Artık Uranüs’ün geri dönüşünü tamamlamasına çok yakınız ve Türkiye de AB üyeliği için gereken kriterlerin tamamını karşılamak yönünde yeni bir hız kazanmış durumda. Uranüs’ün geri dönüşü, batılılaşma hareketinin bu son dönemecindeki önemli şartları yansıtacaktır. Yeniay haritası olmasından ve yükselen derecesinin Türkiye’nin Güneşi’ne doğru düşmesinden kaynaklanan güçlü etkiden dolayı 19 Şubat 2007’de gerçekleşecek üçüncü ve son Uranüs teması üzerinde duruyorum. Türkiye tarihinde her zaman önemli bir evreye işaret etmiş olan Jüpiter-Neptün’ün altmışlık açı yapmasına da tanık olacağız.

Şimdi de AB haritasına bakalım. Avrupa Birliği’nin resmi ve anayasal açılış törenine denk gelen 1 Kasım 1993 00:00 CET –1:00 zamanındaki haritaya bakıyorum. 4. harmonik açılar burada oldukça belirgin. Mars, Ay, Plüton ve apekste Satürn’ün sabit t-kare oluşturuyor. Her ne kadar AB kendini dominant ve yükselmekte olan Aslan burcu aracılığıyla imparatorluk geçmişini sergiler biçimde görse de 7. evde Kova burcundaki Satürn’ün etkisiyle uzun bir dönemden beri engellerle karşılaşmaktan yorulmuş olmalıdır. 7. ev hem diplomasi hem de açık düşmanları temsil ettiği için AB’nin doğum haritasının diğerleri ile güçlü kimlik problemleri yaşamasına neden olması, açıkça hissedilen bir sembolizm örneğidir. Satürn’ün Arap noktalarında gece haritalarında YB + Ay – Merkür açılımındaki 21 56 dereceli Kova burcunda Din noktasına (9. eve ait bir nokta) denk düştüğünü görüyoruz.
Açıkça görülmese de AB, birebir ilişkilerin yaygın dinamiği açısında din konusunda rahat değildir. Din bölümündeki böyle bir Satürn Türkiye’yi de kapsar mı? Fransa eski Devlet Başkanı ve AB Konseyi’nin şu anki Başkanı olan Valerie Giscard D’Estaign gibi kişilerin Türkiye’nin insanların sahip olduğu değerlerin Avrupa’dakilerle uyumsuz olduğu tamamen yabancı bir ülke olduğu yönündeki görüşlerinin karşısında bir politik görüşü reddetmek o kadar kolay değildir. Bu görüş, pek çok şeyle desteklenmektedir: Haçlı Seferleri ve Osmanlılar’ın Viyana kuşatmasına ilişkin öğrenci propagandalarından Türkleri “Tanrı’nın gazabı” olarak tanımlayan Martin Luther gibi tarihteki Protestan liderler ve Katolik Kilisesi’nin görüşlerine kadar. Aslında Avrupalıları rahatsız eden nokta Türkiye nüfusunun %99’unun Müslüman olmasıdır. Lütfen Osmanlı İmparatorluğu’nun Kova Burcu’nun 19’undaki Güneş ve Plüton’unun AB'nin ve 7. evdeki Satürn’ü üzerinde olduğunu hatırlayınız.
Ayrıca AB’nin Satürn’ü, Türkiye'nin 9. evine (dini görüşler evi, inançlar) düşer ve aynı zamanda Türkiye’nin Jüpiter’i ile yani inanç ve dinsel öğeleri temsil eden gezegenle kare içindedir. Bunun yanı sıra, sabit t-karenin doğal bir sonucu olarak Mars ve Plüton yine Türkiye’nin Jüpiter’i ile birleşmektedir. Bu denli fark edilir bir açı AB insanlarının (Ay, Boğa Burcu’nda) Türkiye’nin dini eğilimlerine tamamen karşı olduğunu gösterir.
Bu t-kareye isabet eden Neptün geçişinin uzun zamandır süregelen bu durumla ilgili olarak belirsizlik ve bulanıklık getireceğine inanıyoruz. Bu, yaklaşık olarak Mayıs 2007 – Mart 2009 arasındaki dönemde gerçekleşecektir. Ancak, geçmekte olan Neptün 7. evin etrafında dönmeye başlamış durumdadır. Bu geçiş aynı zamanda Hırvatistan, Bulgaristan ve Romanya gibi diğer aday ülkelerle önemli diplomatik meseleler ve potansiyel ilişkiler olacağına işaret etmektedir. Gördüğümüz gibi AB , ortaklıkları büyütmek konusunda daha isteksiz ve tereddütlü bir hale gelebilir. Aynı dönem içinde geçiş yapan Satürn, AB’nin kendini yeni bir kimlik bunalımı içinde bulacağına işaret ederek AB’nin Yükselişi üzerinden geçecektir. Bu, Mars, Plüton ve Satürn’ün oluşturduğu sabit t-karenin köşelerinden birinde bulunmaktan dolayı ciddi boyutta stres altında olan dolunay haritasıdır. Sabit t-kareler uzun bir durgunluğu ve dünyevi ve insani kaynakların etkin biçimde yönetilebilmesi için uyuşmazlıkların önlenmesini temsil eder. Bu t-karedeki boş nokta Aslan burcu ve Türkiye’nin 23-24 dereceleridir ve Neptün, Jüpiter ve Yükselişin yansıma noktaları ile birlikte Aslan Burcu 20 derecede bulunarak bu konuma çok yakındır.
Ayrıca Aslan burcu 20 derecede olan Türkiye’nin Neptün’ü AB’nin yükselen derecesine yaklaşmaktadır. (Türkiye’nin üyelik başvurusunda bulunduğu 14 Nisan 1987’de Neptün yine Brüksele göre 7. evdeydi) Bu da Türkiye’nin AB üzerindeki Neptün etkisinin belirsizlik, şüphe ve kararsızlık yarattığını göstermektedir.
Daha önce belirttiğimiz üzere Türkiye, Jüpiter-Neptün döngülerine karşı fazlasıyla hassas olduğundan Türkiye’nin bu boş derecede kendine bir yer edineceğini düşünebiliriz.
Bernadette Brady’nin Jigsaw yazılımı ile bir rapor hazırladım. Bu rapor, Türkiye’den kaynaklanan Neptün rolü ile ilgili olarak oldukça ilginç bir yorum içeriyor. Bu yorum şunları söylüyor; burada Neptün insanı Türkiye’yi temsil ederken, kabilenin yaşlılar heyeti de AB’yi temsil ediyor.
“Neptün insanı, grubun sınırında ilerler. Bir şekilde dominant bir atmosfere sahip bir nevi terkedilmiş dünyada yaşar. Bu durum, onların bir Kabilenin Yaşlılar Heyetinin zor bir üyesi haline getirebilir ve bunun anlamı da, daha büyük topluluklar adına karar alırken pratik ve gerekçeli şekilde hareket etmesi gerektiğidir. Çünkü, dakiklik konusunda tutarsız ve üretkenlikleri konusunda güvenilmez olabilirler ve farklı bir tempoda ilerleyebilirler. Bununla beraber gruba sağladıkları avantaj ise ruhsal veya sanatsal bir görüş veya uyuşturucu ve alkolden gelen ‘alt’ perspektifin formunu alan diğer dünya görüşüdür. Bu yönetici grup için temsil ettikleri şey, toplumlarının daha az yetkili üyelerinin alternatif bakış açıları, reaksiyonları ve görüşleri olabilir. Dolayısıyla, bu insanları komite düzeyinde temsil etmek Neptün üyesine düşmektedir. Bu Kabile Yaşlılar Heyetinin gerçekte kendi Neptün’leri üzerinde katalizör etkisi yapmasını sağlamaya ve
kurban rolüne düşmemek için gerekli şekilde korunmaya ihtiyaçları olan yine kendileridir.Eğer kendi güvenilirlikleri üzerinde iki kat daha fazla çalışırlarsa, hem kendileri hem de grup Neptün’ün pozitif etkisinden faydalanabilecektir.”
Neptün’ün potansiyel negatif özellikleri oldukça açıktır: Türkiye’nin bir örnek olarak gösterilebileceği şekilde güven eksikliği, kaçamak davranışlar, güvenilmezlik ve aldatmadır. Peki, Neptün’ün pozitif yönünün yararları nelerdir? Türkiye’nin Neptün’ü AB’nin Satürn’ü ile ters konumda olduğuna göre aslında Türkiye, AB’nin 7.evdeki Diğerlerine karşı hissettiği korku ve kabuslarda AB’nin evrensel değerler ve dini konular açısından tamamen olgun bir siyasi organ haline gelmesine yardımcı olabilir. Uzun dönemde Türkiye’nin Doğulu değerleri daha ılımlı bir profil oluşturulmasını sağlayabilir.
Eski Avrupa kendini tarihte Türkler tarafından tehdit edilmiş olarak tanımlamıştır. Ancak, genişlemiş Avrupa’nın bugünkü değer sistemi, dini farklılıklara ve medeniyetlerin çatışmasına dayanmaz; tam tersine liberalizm, demokrasi, bireysellik ve daha fazla katılım ile Avrupa’nın ortak zemini oluşturulabilir.

AB-Türkiye kompoziti üzerinde başlıca transitleri ele alarak bu tür bir entegrasyonun olup olmayacağı konusunda fikir sahibi olabiliriz.
17 Aralık’ta AB, 3 Ekim 2005’de başlaması planlanan Türkiye müzakere programını açıklamıştır. O tarihte Satürn, Yengeç Burcu 25 derecedeki kompozit haritada yükselen üzerinde geçiyordu. Bu nedenle Satürn transitleri, gelecek yıllarda kurulacak yeni ilişkilerin önemli bir habercisi olarak görülebilir. (3 Ekim’de Güneş günü aydınlatacak şekilde IC’de olacak)
12 Ekim 2010’da Satürn IC’de olacak ve tüm sürecin, en zor kısmının geride kaldığını umduğumuz yeni kilit noktasına erişmesini sağlayacak. Bu başarısız olursa, o zaman böyle bir dönem, sürece olan inancın kaybolduğunu ve yolların muhtemelen ayrılacağını yansıtır. Bu dönem içinde ay düğümleri de Türkiye’nin yükselen/yedinci ev üzerinden geçecek ve güney düğüm yükselen burç üzerinde olacak. (Bunun Türkiye için bir mücadele olacağına dair güçlü işaretler bulunmaktadır). İkincil ilerlemelerdeki prog. yükselen, Türkiye’nin natal IC’sine gelecek ve aynı zamanda Uranüs ile ters konumda olacaktır.
2010, artık çok yakın olduğumuz için tam üyelik için uygun zaman olarak kabul edilemez ve Türkiye’nin potansiyel üyeliği ancak önemli gezegensel döngüler Türkiye’nin natal açıları ile örtüştüğünde gerçekleşebilir. Türkiye’nin doğum
haritasında, Uranüs ve Plüton arasında bir üçgen görülmektedir ve bu, su burçlarında yer alan daha büyük bir üçgeni tamamlayacaktır. 2012 ve 2015 yılları arasında Uranüs ve Plüton arasında bir kare oluşacak ve Türkiye, 2014’de yarım Plüton döngüsün tamamlamış olacak. 2014 önemli bir yıl olabilir çünkü Türkiye, batılı güçlere karşı verilen kurtuluş savaşından sonra doğduğu için Plüton, Türkiye’nin psikolojisindeki tarihsel yaraları temsil eder. Bu nedenle 2014, Türkiye’nin tarihini Batı ile yeni, daha dengeli ve birleşmiş bir açıdan görebileceği bir dönem olabilir.
Bu yüzden, Satürn 4. evi terk ederken ve ay düğümleri birleşik AB-Türkiye haritasına geri dönerken Türkiye haritasında Plüton-Plüton karşıtlığı olacaktır.
Bu transitin yanı sıra, AB’nin ilerletilmiş Güneş’i de önemli bir değişimin habercisidir. AB’nin, şu anda 20 derece Akrep Burcu’nda olan Güneş’i sabit t-kareye temas edecek, Satürn ile kare oluşturacak ve daha sonra da Plüton ile birleşecek. Bu, sadece Türkiye-AB ilişkileri açısından değil aynı zamanda AB’nin kuruluşu açısından da sıra dışı bir dönem olacak. 4. harmonik açı bakımından böylesine güçlü bir ilerleme, bir Bütün olarak ilerleyebilmek için mevcut engeller ve önemli problemlerin ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Aksi takdirde bu, organizasyonun köklerini sorgulayan bir karmaşa olacaktır.
2008 ve 2010 yılları arasında öncelikle Güneş ve Satürn karesini göreceğiz, daha sonra da kişisel içe bakışlar ve gelecek hedefleri ile politik liderlik konusunda bütünsel değişiklikler yaşanmasına neden olacak Güneş-Plüton birleşmesi ve Mars ile karşı açı oluşturması beklenmektedir. AB’nin temel varsayımlarını ve felsefesini değiştireceği hatta değiştirmek zorunda kalacağına ve bu önemli dönemlerin ardından yenileceğine, yeniden doğacağına inanıyorum. Ve şüphesiz, 2014’ten sonra Türkiye’nin katılabileceği Avrupa farklı bir Avrupa olacaktır.
Türkiye’nin üyeliği lehine görünmeyen mevcut durum, 2015’ten sonra tamamen farklı olacaktır ve AB’nin Güneş’i, çok daha esnek, kendinden emin ve toleranslı olan Yay Burcu’na girecektir.
Bunun yanı sıra 2014/2015’de AB haritasında Uranüs’ün kare döngüsünün büyüdüğüne şahit olacağız. Bu, Neptün’ün yarım kare oluşturması ile aynı döneme rastlayacaktır. AB’nin Uranüs-Neptün birleşmesi sırasında kurulmuş olmasına ve böyle büyük bir birleşmenin aslında medeniyette ilerlemeler açısından tarihsel bir zamanın sembolü olmasına rağmen şaşırtıcı değildir.
Kaynakça:
Bernadette Brady, Family Research, JigSaw v 2.09 1994-1998 Esoteric Technologies
Robert Zoller, Arabic Parts in Astrology, Tahmin astrolojisinde kaybolan bir nokta, 1989, Inner Traditions
R. Hakan Kirkoglu, Makale: A Country with a Janus Face: Turkey, AA Journal, 1999
Nicolas Campion, The Book of World Horoscopes, Wessex Astrologer, revize edilmiş ve güncelleştirilmiş versiyon, 2004