Eğer kendimizi sadece Güneş merkezli, kendi burcumuza göre yorumlamaya başlarsak, sadece hayatımızı başarılar ve dışsal bir görünümle sınırlamış oluruz. Halbuki “varoluşumuzun nedeni”ni sadece kendimizde olmayabilir.
Günümüz Astroloji’sine şöyle bir bakarsanız, neredeyse tamamen birey merkezli olduğunu görürsünüz. Özellikle Güneş burcumuzun sürekli konu edilmesi bunun en açık delilidir. Zira Güneş kahramanlık, güç, çoğu zaman egonun en önemli parçası ve yaratıcılıktır. Güneş’in bu kadar merkeze alınmasında, kuşkusuz Grek mitolojisinin ve Greklerin Batı dünyasının kültürel beşiği olması gerçeği yatıyor. Aslına bakarsanız, bunun gerisinde de Mısır ve Mezopotamya var ama Batı bunu çok fazla görmek istemiyor olabilir. Güneş parlaklığı, yaşam veren enerjiyi açıklar. Güneş’e ve Güneş burcumuza çok daha fazla başvuran Batı uygarlığı özünde, erkil enerjiyi, erkeği ve sürekli olarak başarıyı ve bu başarının dışarından nasıl göründüğü ile ilgileniyor. Örneğin 21 Mayıs – 21 Haziran arasında doğmuş iseniz, Güneş’iniz bu dönemde İkizler burcunda olacağı için, İkizler’in özellikleri hayatınızın en önemli ve dikkat çeken kapasitesiymiş gibi ele alınıyor. İkizler’in çok yönlü, hareketli ve kıvrak zekası övülüyor. Güneş Batı için bu kadar önemli bir figürken, Ay ise Doğu’nun daha fazla önemsenmiştir. Hintliler Astrolojilerini Ay’ın çok detaylı fazlarına, nakşatra adı verilen bölümlere ayırmışlardır. Benzer biçimde, İslam takvimi de, Ay’a göre düzenlenmiştir.
Aslında, ne Güneş ne de Ay, kozmosu yani evrenin düzenini doğru ve objektif biçimde ortaya koymakta. Böylesine ben merkezci bakış açısı çarpık bir bakış açısını ve insanın herşeyin üstünde olduğunu vurgulamakta. Sanırım, kendimizi evrenin merkezine koymaktan, ancak parçası olduğumuz dünyayı sadece bizimmiş gibi algılamaktan vazgeçmeliyiz. İnsan aklı kontrolden çıktığı zaman dünyaya en büyük zararları vermeye başlayabilecek güçte.
Eski bir Mezopotamya uygarlığı olan ve Astroloji’ye beşiklik etmiş Kaldelilere bakarsanız, bizim günümüzde referans aldığımız Güneş’ten çok daha farklı bir dizge ortaya koyduklarını görebilirsiniz. Kaldeliler, kendi sistemlerinde yavaş hareket Satürn’den aşağı inerek hiyerarşik bir model tasarlamışlardır. Hayatın her alanında hiyerarşi vardır ve evrende de bunu doğal olarak görebiliriz. Bu hiyerarşi “zorla” kurulan baskıcı ve zorunlu bir itaat düzeni değil, olayların doğal akışını anlatır. Aynı düzen vücudumuzda da yok mu ? Aynı düzen Güneş sisteminde ve daha üst düzeyde galaksilerde de var. Eğer kendimizi sadece Güneş merkezli, kendi burcumuza göre yorumlamaya başlarsak, sadece hayatımızı başarılar ve dışsal bir görünümle sınırlamış oluruz. Halbuki “varoluşumuzun nedeni”ni sadece kendimizde aramamalıyız. Bizler günümüzde, kendi başarılarımıza o kadar çok odaklanıyoruz ki, içinde bulunduğumuz evreni objektif biçimde görmeden, adeta körleşiyoruz. Bu dünya, bu evren, bizim olduğu kadar, dağın tepesindeki bir kayanın, bu kaya üzerindeki bir ağacın ve o ağaçta yaşayan hayvanları da dünyası değil mi ? Varoluşumuzun nedeni başarılı olmaktan çok, kendimizi gerçekleştirmek ve bu yolda rolümüzü, hatta belki de görevlerimizi yerine daha iyi getirmek olmalı.
Eğer bu gözle bakarsak, bir bütünün merkezi değil, ancak onu bütünleyen bir parçası olduğumuzu daha rahat görebiliriz. Bu bakımdan, günümüz Astrolojisinin çarpık bakış açısını da yeniden gözden geçirmek özel bir önem taşıyor.